BAŞLIK

Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. O, kullarının ne yaptıklarını ve ne düşündüklerini bilir. O'nun huzuruna çıkarıldıkları gün herkese yaptıklarını haber verecektir. Allah her şeyi bilir. (NÛR - 64)

Resimler

Dost Siteler

Başlık

Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz. (RA'D/2) O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir. (SECDE/5)

İSLAMİ BİLGİLER NAMAZ TEFSİR ORUÇ ABDEST

İSLAMİ BİLGİLER NAMAZ İLMİHAL BİLGİLERİ MEZHEP CANLI TV MÜBAREK GÜN VE GECELER HADİS NAMAZ KURAN-I KERİM DİNLEPEYGAMBERLER HAYATI NAZAR BESMELENİN FAZİLETİ CİNLER NASİH

Mucize ve Keramet haktır

Mucize ve Keramet haktır
Sual: Mucize ve kerameti inkâr eden kâfir olmaz mı?
CEVAP
Mucizeyi de kerameti de yaratan Allah’tır. Bunu inkâr eden kâfir
olur.
Mucize, peygamber olduğunu söyleyen kimsenin, doğru
söylediğini bildiren şeydir.
Mucizeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Her şeyi Allahü teâlâ
yaratmaktadır. Allahü teâlâdan başka yaratıcı yoktur. Şu kadar ki,
bu dünyanın ve dünya işlerinin düzgün olması için, Allahü teâlâ, her
şeyin yaratılmasını sebeplere bağlamıştır. Bir şeyin yaratılmasını
isteyen kimse, o şeyin sebebini kullanır. Sebeplerin çoğu,
düşünmekle, tecrübe ile, hesapla bulunacak şeylerdir. Bir şeyin
sebebi yapılınca, Allahü teâlâ, o şeyi, dilerse yaratır. Mucize ve
keramet böyle değildir. Allahü teâlâ bunları sebepsiz olarak, harika
olarak yaratır. Sebebe yapışmak, Allahü teâlânın âdetine uymaktır.
Allahü teâlânın sebepsiz yaratması, âdetin haricine çıkmak olur,
harika olur.
Mucize, yalnız Peygamberde hasıl olur. Başkasında hasıl
olmaz. Herhangi bir kimseyi övmek için (Mucize yaptı) demek,
(Mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber olduğunu
söylemek olur. Bunda niyete bakılmaz söze bakılır. Herhangi bir
kimseye peygamber demek küfür olur. Söyleyenin imanı gider.
Allahü teâlâdan başkasına yaratıcı demek, (falanca yarattı) demek
de böyledir. Müslümanlar, böyle tehlikeli şeyler söylememelidir.
İnsanların bütün işleri, âdet-i ilâhiyye içinde meydana gelir.
Allahü teâlâ, âdetini bozarak, sebepsiz şeyler de yaratır. Bunlar
Peygamberlerden meydana gelirse Mucize, evliyadan meydana
gelirse Keramet, diğer müminlerden meydana gelirse Firaset,
fâsıklardan meydana gelirse İstidrac, kâfirlerden zuhur ederse Sihir
denir.
Kur’an-ı kerim ve Harikalar
Her müslümanın Kur’an-ı kerime inanması şarttır. Bir âyetinden
bile şüphe eden müslüman olamaz. Kur’an-ı kerimde birçok mucize
ve keramet bildirilmiştir. Mesela:
Hazret-i Davud’un elinde demir, hamur gibi yumuşardı. (Sebe
10)
Cinler, kuşlar ve rüzgar Hazret-i Süleyman’ın emrinde idi. Erimiş
bakır sel gibi aktı. (Sebe 12, Neml 17)
Dağlar ve kuşlar Hazret-i Davud’a boyun eğdi. (Enbiya 79)
Hazret-i İbrahim’i ateş yakmadı. (Enbiya 69)
Hazret-i İbrahim’in kestiği dört kuş dirildi. (Bekara 260)
Hazret-i Yunus’u balık yuttuğu halde, zarar gelmeden kurtuldu.
(Saffat 139-145)
Firavun, Hazret-i Musa’ya, (Peygamberlik sözünde doğru isen
haydi bir mucize göster) demişti. Hazret-i Musa da, asasını yere
bırakınca, hemen bir ejderha oluverdi. (Araf 106)
Hazret-i Musa’nın asası yılan olup, sihirbazların sihrini bozarak,
gösterdikleri şeyleri yuttu (Taha 69)
[Kâfirlerin sihir ile harika şeyler yaptığı bu âyetten de
anlaşılmaktadır.]
Hazret-i İsa beşikte iken konuştu. Elindeki çamurdan şekle
üfleyince, canlı kuş oldu. Körleri iyi etti. Ölüleri diriltti. (Maide 110, A.
İmran 49)
Hazret-i Zekeriya, Hazret-i Meryem’in yanında yazın kış, kışın
ise yaz meyveleri görürdü. (A.İmran 37)
Hazret-i Süleyman’ın veziri Asaf, iki aylık mesafedeki Belkıs’ın
tahtını, göz açıp kapayıncaya kadar getirdi. Hazret-i Süleyman, (Bu
Rabbimin bir lütfudur) dedi. (Neml 40) [Hazret-i Süleyman’ın veziri
peygamber olmadığı halde, bu kerameti göstermiştir.]
Eshab-ı kehf, yiyip içmeden, 309 yıl uykuda kaldıktan sonra
uyanmışlardır. Kur’an-ı kerimde bu olay için, (İşte bu, Allah’ın
âyetlerinden [kudretini gösteren delillerden biri]dir) buyuruldu.
(Kehf 17)
Hazret-i Hızır’ın harikası, sepetteki pişmiş ölü balık canlandı.
(Kehf 63) [Bazı âlimlere göre Hazret-i Hızır, nebi değil velidir. Veli
ise, gösterdiği harikalar mucize değil keramettir.]
Ay ikiye ayrılınca, kâfirler, Resulullah için (Bize sihir yaptı)
dediler. (Kamer 1,2)
Resulullah, Mescid-i Aksaya ve bilinmeyen yerlere bir anda
gidip geldi. Mirac hadisesi. (İsra 1)
Mucizeler de Allah tarafından meydana gelir, fakat kâfirler
inanmaz. (Enam 25, 109)
Peygamberlerin, elinde meydana gelen mucizelerin yaratıcısı
da Allahü teâlâdır. (Hazret-i İsa, ölüleri diriltirdi) demekle ona
yaratıcılık vasfı verilmiş olmuyor. Yine Allah yaratıyor. Nitekim,
Allahü teâlâ, peygamberlerine verdiği mucizeleri bildirdikten sonra
(Bunları yapan biziz) buyuruyor. (Enbiya 79)
Cin suresinin son âyetlerinin tefsirinde (Allahü teâlâ bazı
gaibleri, gizli sırları peygamberlerine bildirir, onların gaibden
haber vermeleri mucizedir) buyuruluyor. (Medarik)
Hazret-i Ali anlatır:
Resulullah efendimizle gezerken rastladığımız her ağaç ve her
taş, (Esselamü aleyke ya Resulallah) derdi. (Tirmizi)
Bir köylü, yakaladığı keleri Peygamber efendimize göstererek,
(Bu hayvan senin peygamberliğini tasdik etmedikçe, inanmam) dedi.
Keler de, şehadet etti. (Beyheki)
Birçok deve ve geyik konuşup Peygamberimizi tasdik etmiştir.
(Nesai)
Bir çoban, bir kurdun konuştuğunu duyunca hayret etti. Kurt,
çobana, (Ey çoban, Muhammed aleyhisselam hak peygamberdir)
dedi. Çoban, Resulullahın huzuruna gelip, kurdun söylediklerini
anlatınca, (Kurt doğru söyledi, hayvanların konuşması kıyamet
alametidir) buyurdu. (Taberani)
Resulullahın gelecekten haber veren çok mucizesi vardır.
Mesela halife olacak zatlara, (Emir olunca şöyle yap) ve (Benden
sonra, Ebu Bekir’e ve Ömer’e uyun) buyurmuştur. (Tirmizi)
Abdülgani Nablüsi hazretleri buyurdu ki:
(Evliyalığı inkâr etmek, dinin bir hükmünü inkâr etmek gibi
küfürdür. Evliya ve Peygamber, ne kadar yüksek olursa olsun
kuldur. Hârika, keramet hasıl olmasında, kulların hiç tesiri yoktur.
Her şeyi yalnız Allahü teâlâ yaratmaktadır. Ancak Allahü teâlâ,
Peygamberlerini ve evliyasını başka kullarından üstün tutmuş,
başkalarına vermediği keramet ve mucize gibi harikaları, nimetleri
bu zatlara ihsan etmiştir.) (Hadika)
Not: Geniş bilgi için Vehhabilik maddesinde, (Mucize ve
Keramet haktır) kısmına bakınız.
Hilye-i Saadet (Resulullahın görünüşü)
Sual: Resulullahın görünüşü nasıldı?
CEVAP
Resulullah efendimizin, görünen bütün uzuvlarının şekli,
sıfatları, güzel huyları, tamam hayatı, bütün incelikleriyle, çok geniş
ve açık olarak, âlimler tarafından, senetleri, vesikaları ile yazılmıştır.
Bunlara (Siyer) kitapları denir.
Büyük İslam âlimlerinden imam-ı Ahmed Kastalani hazretlerinin,
(Mevahib-i ledünniyye) ismindeki iki cilt kitabından lüzumlu görülen
kısımlar, kısaca aşağıya yazılmıştır:
Peygamber efendimizin mübarek yüzü ve bütün a’za-i şerifesi
ve mübarek sesi, bütün insanların yüzlerinden ve a’zasından ve
seslerinden güzel idi. Mübarek yüzü, bir miktar yuvarlak idi. Neşeli
olduğu zamanda, mübarek yüzü ay gibi nurlanırdı. Sevindiği,
mübarek alnından belli olurdu.
Resulullah efendimiz, gündüz nasıl görürse, gece dahi öyle
görürdü. Önünde olanları gördüğü gibi, arkasında olanları dahi
görürdü. Bunu ispat eden yüzlerce hadise, kitaplarda yazılıdır.
Gözde görme özelliği yaratan Allahü teâlânın, diğer uzuvda
[organda] da yaratmaya gücü yeter.
Yana ve geriye bakacağı zaman, bütün bedeni ile dönüp
bakardı. Yeryüzüne nazarı, semaya bakmasından ziyade idi.
Mübarek gözleri büyük idi. Mübarek kirpikleri uzun idi. Mübarek
gözlerinde bir miktar kırmızılık vardı. Mübarek gözlerinin karası
gayet siyah idi. Fahr-i âlem efendimizin alnı açık idi. Mübarek kaşları
ince idi. Kaşları arası açık idi. İki kaşı arasında olan damar,
hiddetlenince kabarır idi. Mübarek burnu gayet güzel olup, orta yeri
bir miktar yüksek idi. Mübarek başı büyük idi. Mübarek ağzı küçük
değildi. Mübarek dişleri beyaz idi. Mübarek ön dişleri seyrek idi. Söz
söylediği zamanda, sanki dişleri arasından nur çıkardı. Allahü
teâlânın kulları arasında ondan daha fasih ve tatlı sözlü kimse
görülmedi. Mübarek sözleri gayet kolay anlaşılır, gönülleri alırdı ve
ruhları cezb ederdi. Söz söylediği zaman, kelimeleri inci gibi dizilirdi.
Bir kimse saymak istese, kelimeleri sayılmak mümkün idi. Bazen iyi
anlaşılması için, üç kere tekrar ederdi. Cennette Muhammed
aleyhisselam gibi konuşulacaktır. Mübarek sesi, kimsenin sesinin
yetişemediği yere yetişirdi.
Peygamber efendimiz güler yüzlü idi. Tebessüm ederek gülerdi.
Gülerken, mübarek dişleri görünürdü. Güldüğü zaman, nuru
duvarlar üzerine ziya verirdi. Ağlaması da, gülmesi gibi hafif idi.
Kahkaha ile gülmediği gibi, yüksek sesle de ağlamazdı, amma
mübarek gözlerinden yaş akar, mübarek göğsünün sesi işitilirdi.
Ümmetinin günahlarını düşünüp ağlardı ve Allahü teâlânın
korkusundan ve Kur’an-ı kerimi işitince ve bazen de namaz kılarken
ağlardı.
Resulullah efendimizin mübarek parmakları iri idi. Mübarek
kolları etli idi. Mübarek avuçlarının içi geniş idi. Bütün vücudunun
kokusu, miskten güzel idi. Mübarek bedeni, hem yumuşak, hem de
kuvvetli idi. Enes bin Malik diyor ki, Resulullaha on sene hizmet
ettim. Mübarek elleri ipekten yumuşak idi. Mübarek teri miskten ve
çiçekten daha güzel kokuyordu. Mübarek kolları, ayakları ve
parmakları uzun idi. Mübarek ayaklarının parmakları iri idi. Mübarek
ayaklarının altı çok yüksek olmayıp, yumuşak idi. Mübarek karnı
geniş olup, göğsü ile karnı beraber idi. Omuz başının kemikleri iri idi.
Mübarek göğsü geniş idi. Resulullahın kalb-i şerifi, nazargâh-ı ilahi
idi.
Resulullah efendimiz çok uzun boylu olmayıp, kısa dahi değil
idi. Yanına uzun bir kimse gelse, ondan uzun görünürdü. Oturduğu
zaman, mübarek omuzu, oturanların hepsinden yukarı olurdu.
Mübarek saçları ve sakallarının kılı çok kıvırcık ve çok düz
değil, yaradılışta ondüle idi. Mübarek saçları uzundu. Önceleri kakül
bırakırdı, sonradan ikiye ayırır oldu. Mübarek saçlarını bazen uzatır,
bazen de keser, kısaltırdı. Saç ve sakalını boyamazdı. Vefat ettiği
zamanda, saç ve sakalında ak kıl, yirmiden az idi. Mübarek bıyığını
kırkardı. Bıyıklarının uzunluğu ve şekli, mübarek kaşları kadar idi.
Emrinde hususi berberleri var idi.
Resulullah efendimiz misvakını ve tarağını yanından ayırmazdı.
Mübarek saçını ve sakalını tararken aynaya nazar eylerdi. Geceleri
mübarek gözlerine sürme çekerdi.
Kâinatın efendisi (sallallahü aleyhi ve sellem) önüne bakarak,
süratle yürürdü. Bir yoldan geçtiği, güzel kokusundan belli olurdu.
Peygamber efendimiz kırmızı ile karışık beyaz benizli olup,
gayet güzel, nurlu ve sevimli idi. Bir kimse, Peygamber
“aleyhissalatü vesselam” siyah idi dese, dinden çıkar.
Güzel huyların hepsi Resulullah efendimizde toplanmıştı. Güzel
huyları, Allahü teâlâ tarafından verilmiş olup, çalışarak, sonradan
kazanmış değil idi. Bir Müslümanın ismini söyleyerek, hiçbir zaman
lanet etmemiş ve asla mübarek eli ile kimseyi dövmemiştir. Kendi
için, hiçbir şeyden intikam almamıştır. Allah için intikam alırdı.
Akrabasına, Eshabına ve hizmetçilerine tevazu ederek, iyi muamele
eylerdi. Ev içinde çok yumuşak ve güler yüzlü idi. Hastaları ziyarete
gider, cenazelerde bulunurdu. Eshabının işlerine yardım eder,
çocuklarını kucağına alırdı. Fakat, kalbi bunlarla meşgul değildi.
Mübarek ruhu melekler âleminde idi.
Resulullah efendimizi ansızın gören kimseyi korku kaplardı.
Kendisi yumuşak davranmasaydı, Peygamberlik hallerinden, asla
kimse yanında oturamaz, sözünü işitmeye takat getiremezdi.
Halbuki, kendisi, hayasından, mübarek gözleri ile kimsenin yüzüne
bakmazdı.
Peygamber efendimiz, insanların en cömerdi idi. Bir şey istenip
de, yok dediği görülmemiştir. İstenilen şey varsa verir, yoksa, cevap
vermezdi. O kadar iyilikleri, o kadar ihsanları vardı ki, Rum
imparatorları, İran şahları, o kadar ihsan yapamadılar. Fakat kendisi
sıkıntı ile yaşamayı severdi. Öyle bir hayat yaşıyordu ki, yemek ve
içmek hatırına bile gelmezdi. Yemek getirin yiyelim veya falanca
yemeği pişiriniz buyurmazdı. Yemek getirirlerse yer, her ne meyve
verseler kabul ederdi. Bazen aylarca az yer, açlığı severdi. Bazen
de çok yerdi. Yemeği üç parmakla yerdi. Yemek sonunda su
içmezdi. Suyu otururken içerdi. Başkaları ile yemek yerken,
herkesten sonra el çekerdi. Herkesin hediyesini kabul ederdi.
Hediye getirene karşılık olarak, katkat fazlasını verirdi.
Çeşitli elbise giymek âdet-i şerifesi idi. Yabancı devlet elçileri
gelince süslenirdi. Yani kıymetli ve nefis elbise giyerek, güzel
yüzünü gösterirdi. Yüzüğünü mühür olarak kullanırdı. Yüzüğü
üzerinde (Muhammedün Resulullah) yazılı idi. Yatağı deriden
olup, içi hurma ağacı iplikleri ile dolu idi. Bazen bu yatak üzerine,
bazen yere serili deri üzerine, bazen de, hasır veya kuru toprak
üzerine yatardı. Mübarek avucunun içini sağ yanağının altına koyup,
sağ yanı üstüne yatardı.
Resulullah efendimiz, zekât malı almaz, çiğ soğan ve sarmısak
gibi şeyler yemez ve şiir söylemezdi.
Server-i âlem efendimizin mübarek gözleri uyur, kalb-i şerifi
uyumazdı. Aç yatıp tok kalkardı. Asla esnemezdi. Mübarek vücudu
nurani olup, gölgesi yere düşmezdi. Elbisesine sinek konmaz,
sivrisinek ve diğer böcekler mübarek kanını içmezdi. Allahü teâlâ
tarafından Resulullah olduğu bildirildikten sonra, şeytanlar göklere
çıkarak haber alamaz ve kâhinler söyleyemez oldu.
Bir kimse, Peygamber efendimizi rüyada görse, muhakkak Onu
görmüştür; çünkü şeytan Onun şekline giremez.
Bugün 172075 ziyaretçi (515871 klik) kişi burdaydı!

DUYURU PANOSU

SİTEMİZDE ULAŞMAK İSTEYİPTE ULAŞAMADIĞINIZ KONULARI MESAJLA BİLDİREBİLİRSİNİZ.... İSLAMİ BİLGİLER

Video

TR.GG REKLAM

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol