BAŞLIK

Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. O, kullarının ne yaptıklarını ve ne düşündüklerini bilir. O'nun huzuruna çıkarıldıkları gün herkese yaptıklarını haber verecektir. Allah her şeyi bilir. (NÛR - 64)

Resimler

Dost Siteler

Başlık

Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz. (RA'D/2) O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir. (SECDE/5)

İSLAMİ BİLGİLER NAMAZ TEFSİR ORUÇ ABDEST

İSLAMİ BİLGİLER NAMAZ İLMİHAL BİLGİLERİ MEZHEP CANLI TV MÜBAREK GÜN VE GECELER HADİS NAMAZ KURAN-I KERİM DİNLEPEYGAMBERLER HAYATI NAZAR BESMELENİN FAZİLETİ CİNLER NASİH

Âlimin dindeki yeri

Âlimin dindeki yeri
Sual: (Kur’an herkes için inmiştir. Onun için âlime, ilim sahibi
olmaya ihtiyaç yoktur) diyenler çıkıyor. Âlim olmasa Kur’an
anlaşılmaz mı?
CEVAP
Anayasa da herkes içindir; ama kanunlar, tüzükler olmadan
anayasa ile memleket idare edilebilir mi? Kanunları da ancak
hukukçular anlayabilir. Hasta olan avukata değil doktora gider. İlmin,
âlimin önemi nasıl inkâr edilebilir. Kur'an-ı kerimi herkes kolayca
anlasa idi, Peygambere ihtiyaç kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur'an-ı
kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri
açıklamışlardır. Arapça bilen herkese âlim denmez. Hakiki âlim,
Kur'an-ı kerimi, hadis-i şerifleri açıklayan yetkili, yüksek insandır.
Çok ilmi olduğu halde, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim
değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin âlim idi, hakkı
bâtıldan ayıramadıkları için dalalete düşmüşlerdir.
Şu halde, âlim çok bilen değil, hakkı bâtıldan ayıran din
uzmanlarıdır. Bunlar Peygamberlerin vârisleri, vekilleridir.
İctihadlarında isabet etmeseler de yine sevap alırlar. Bunlara
uyanlar da kurtulur. Dinimiz âlimleri övmektedir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bilmiyorsanız ehl-i zikre [âlimlere] sorun!) [Nahl 43]
Demek ki bilmeyen insanlar da var ki, Allahü teâlâ, bilenlere
sormamızı emrediyor.
(Bu örnekleri ancak âlimler anlar.) [Ankebut 43]
Herkes her örnekten anlamaz. Âlimler, kıymetli insanlar ki,
ancak âlimler anlar deniyor.
(Gökleri ve yeri yaratması, dil ve renklerinizin farklı olması
da Onun [kudretini gösteren] alametlerindendir. Elbette bunda
âlimler için ibretler vardır.) [Rum 22]
Ancak âlimler ibretle bakıp, yaratılıştaki hikmetleri anlayabilir.
(Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?) [Zümer 9]
Şu halde bilenler [âlimler] kıymetlidir.
(Allah’tan en çok korkan ancak âlimlerdir.) [Fatır 28]
(Allah’tan en çok korkan benim) hadis-i şerifi Allah’tan
korkmanın derecesini gösteriyor. (Buhari)
(Kendilerine güven veya korku ile ilgili bir haber geldiğinde
onu hemen yayıverirler. Halbuki onu Peygambere ve
aralarındaki yetkililere [âlimlere] götürselerdi, onlardan sonuç
çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı.) [Nisa 83] Âyette geçen
ülül-emrin = yetkilinin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılı.
Peygamber efendimiz de, (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu.
(Darimi)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Âlimin mürekkebi, şehidin kanı ile tartılır, âlimin
mürekkebi, ağır gelir.) [İ.Neccar]
(Âlimler Peygamberlerin vârisidir.) [Ebu Davud, İ.Mace,
Tirmizi]
(Âlimler [hak yolu gösteren] birer rehberdir.) [İ. Neccar]
(Âlimlere uyun! Onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.)
[Deylemi]
(Âlimler olmasaydı, insanlar helak olurdu.) [İ. Maverdi]
(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin!) [Taberani]
(Âlim, Allahü teâlânın güvendiği kimsedir.) [Deylemi]
(Salih âlim ile nebi arasında bir derece fark vardır. O da
nebilik makamıdır.) [R. Nasıhin]
İlim ve âlim kıymetlidir
İnsanı kötü yoldan ilim ve âlimler kurtarır. Rehber olmadan
doğru yol bulunamaz. Büyük bir Peygamber olan Hazret-i Musa,
Allahü teâlâ ile konuşmak şerefine kavuştuğu halde, Hazret-i
Hızır’dan ilim öğrenmeye gelmiştir. İmam-ı Ebu Yusuf’un çok sevdiği
oğlu vefat edince, talebelerine, (Defin işini siz yapın. Ben hocam
imam-ı a’zamın dersine gidiyorum. Dersimi kaçırmayayım) dedi.
Kendisini vefatından sonra rüyada gördüler. Cennette, çok ihtişamlı
büyük bir köşkte idi. Buna nasıl kavuştuğu sorulunca, (İlim
öğrenmeye ve öğretmeye olan sevgim ile) buyurdu.
İlim ve âlim kıymetlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Âlime hürmet eden, bana hürmet etmiş, onu ziyaret eden
beni ziyaret etmiş olur.) [İ. Rafii]
(Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden
değildir.) [Deylemi]
(Ya âlim, ya öğrenci, ya dinleyici veya bunları seven olun.
Yoksa helak olursunuz.) [Beyheki]
(Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.) [Hakim]
(Âlim ile beraber olun, diz dize oturun. Çünkü Allahü teâlâ,
yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalbleri de ilim nuru ile
diriltir.) [Taberani]
(Kıyamette Peygamberler, âlimler ve şehidler şefaat eder.)
[İ.Mace]
(Cennette de âlime ihtiyaç olur. Cennet ehline "Ne arzunuz
varsa isteyin" diye sorunca, ne isteyeceklerini şaşırıp âlimlere
bakarlar. Âlimler de, "Şunu isteyin" derler.) [Deylemi]
(Âlimin âlim olmayana üstünlüğü, Peygamberin ümmetine
üstünlüğü gibidir.) [Hatib]
(Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayın, yıldızlara olan
parlaklığı gibidir.) [Ebu Nuaym]
(Âlim, âbidden yetmiş derece üstündür. Bid’at ortaya
çıkınca âlim, halkı ikaz eder. Âbid bid’atten habersiz, ibadetle
meşgul olur. Bu bakımdan da âlim, âbidden kıymetlidir.)
[Deylemi]
(Şeytanın bir âlimden korkması, cahil olan bin âbidden
korkmasından daha çoktur.) [Beyheki]
(Kıyamette âbide Cennete gir, âlime ise halka şefaat için
bekle denir.) [İ Maverdi]
(Bir âlim, bir şehirden gelip geçse, onun ayak basmasının
hürmetine, oradaki kabristandan kırk gün azap kaldırılır.)
[R.Nasıhin]
İşte böyle kıymetli olan âlimin vefatı büyük kayıptır. Hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, sizden ilmi almak için ilmi ile amil olan
âlimleri kaldırır. Cahiller kalır. Dinden sual edenlere, kendi
akılları ile cevap verip, insanları doğru yoldan ayırırlar.) [Buhari]
(Bir âlim ölünce, İslam’da bir gedik açılmış olur ve kıyamete
kadar kapanmaz.) [İ. Süyuti]
(Âlimin ölümüne üzülmeyen, münafıktır. Bir âlimin
ölümünden daha büyük musibet yoktur. Bir âlim ölünce, gökler
ve göklerde olanlar, yetmiş gün ağlarlar.) [R. Nasıhin]
(Âlim ölünce, denizdeki balıklar bile kıyamete kadar ona
istiğfar ederler.) [Deylemi]
(Bir âlimin ölmesi, bir şehir halkının ölümünden daha
büyük ziyandır.) [Taberani]
(Ahir zamanda, âlimler ölür, cahiller din adamı yerine
geçirilir. Onlar da bilmeden yanlış fetva verir, kendisi sapar,
başkalarını da saptırır.) [Buhari]
Büyük bir âlim vefat edince, feyz vermesi kesilmez, daha da
artar. Kınından çıkmış kılıç gibi olur. (İrşad-üt-talibin)
Âlimlere saygının önemi
Sual: Hoca hakkı, hocaya hürmetin önemi hakkında bilgi verir
misiniz?
CEVAP
Saygı, ibadetten önemlidir. Mesela, ibadet etmeyen, günah
işleyen kâfir olmaz. Fakat Allahü teâlânın, emir ve yasaklarını
küçümseyen, beğenmeyen, saygısızlık yapan kâfir olur. [Tâlim-ülmüteallim]
İmam-ı Maverdi hazretleri de buyurdu ki:
(Talebe, hocasının gösterdiği yakınlığa güvenerek naz
etmemelidir! Çünkü cahilin yanında susmaya mahkum olan bir âlim,
zelil ve hakir duruma düşmüş olur. Esirler arasındaki bir cariyenin,
cömertliği ile meşhur Hatim-i Tai’nin kızı olduğunu öğrenen
Peygamber efendimiz, (Bir kavim içinde aziz iken zelil olana,
zengin iken fakir düşene, âlim iken cahiller arasında kalmış
olana acıyın) buyurup kızı serbest bıraktırdı. (Edeb-üd-dünya)
Tevazunun aşırı şekline temelluk denir. Nefsini zelil etmek
demektir. Temelluk, hocaya, üstada, âlime karşı caizdir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Üstad hariç, temelluk mümin ahlakından değildir.) [İ.
Maverdi]
(Âlime hürmet eden, Rabbine hürmet etmiş olur.) [İ.
Maverdi]
(İlim öğrendiğiniz zata tevazu gösterin!) [Taberani]
Hazret-i Ali’nin, Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim
buyurması, hocaya hürmetin önemini göstermektedir. Bir harften
maksat, ilimden bir meseledir.
İmam-ı Şafii hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkar.
Yanındakiler, (Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir?) diye sual
edince, Bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir
meseleyi öğrettiği için, yani benim hocam olduğu için hürmet
ediyorum buyurdu.
Doğru yolu bulmamıza sebep olanlara, bize çok lüzumlu ilimleri
öğretenlere, gösterilecek hürmetin önemini idrak etmeye
çalışmalıyız! (R. Nasıhin)
[Mezhep ve itikad imamlarımıza, imam-ı Gazali, Seyyid
Abdülkadir-i Geylani ve imam-ı Rabbani hazretleri gibi din
büyüklerimize saygı ve hürmetin önemini buradan da anlamalıyız.]
Sual: Bir âlimin sohbetinde bulunmak faydalı mıdır?
CEVAP
Ehl-i sünnet âliminin bulunduğu zamanlarda, sohbetinde
bulunmak elbette büyük nimet idi. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimin sohbetinde bulunmak, bin rekat nafile namazdan
üstündür.) [İ. Gazali]
Âlim bulunmadığı zaman, eskiden yaşamış, Ehl-i sünnet
âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir. Bir âlimin kitabını okuyan, az
da olsa, onunla sohbet etmiş sayılır.
Âlime uyulur
Sual: Âlimlerle tasavvuf ehli zatlar arasında, bir konuda farklı
hükümler görülürse, hangisine uymak gerekir?
CEVAP
Âlimlere uyulur. Tasavvuf ehli, sekr hâlinde söylemiş veya
ilhamla anlamış olabilir. İkisi de dinde senet değildir. Ama âlimler,
edille-i şeriyyeye dayanarak bildirirler. Mürşid-i kâmille evliya zatları
karıştırmamalı. Her evliya, mürşid-i kâmil değildir. Ama her mürşid-i
kâmil evliyadır.
Mürşid-i kâmil, sofi zatlar gibi değildir, ictihad derecesinde
yüksek âlim olduğu için, hem ilim, hem de marifet sahibidir. İmam-ı
Rabbani, Mevlana Halid-i Bağdadi, Seyyid Abdülhakim-i Arvasi
hazretleri gibi zatlar böyledir. Böyle bir zata (Zül Cenâhayn) denir
ki, iki kanat sahibi, yani hem âlim, hem evliya demektir. Akılla, delille
anlaşılan bilgilere (İlim) denir. Kalble anlaşılan bilgilere (Marifet)
veya (İrfan) denir.
İslam âlimi kime denir
Sual: Günümüzdeki yazarlara ve profesörlere, âlim denir mi?
CEVAP
Âlim, çok kitap okuyana, çok bilene, diploma sahibi olana değil;
dinini doğru bilene, hakkı bâtıldan ayırabilene denir. Kıyamet
yaklaştıkça ilim azalır, din adamlarına güvenilemez. İki hadis-i şerif
meali:
(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace]
(Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece
kıyamete kadar hep bozulur.) [Hadika]
Din âlimi olmak için, Kur’an-ı kerimi ve manalarını ezbere
bilmek, binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek, İslam’ın
20 ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan 80 ilmi iyi
bilmek, dört mezhebin inceliklerine vakıf olmak, bu ilimlerde ictihad
derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak
lazımdır. (S. Ebediyye)
Sultan ikinci Abdülhamid hanın tahttan indirilmesiyle din işlerine
de fesat karıştı. İttihat ve terakki fırkasına kayıtlı olan cahiller, hatta
masonlar, din işlerinde yüksek mevkilere getirildi. İlk iş olarak, sultan
Abdülhamid hanın son şeyhülislamı Muhammed Ziyaüddin efendi,
görevinden alındı. Bu yüksek makama 1910’da Musa Kazım
getirildi. Bu zat, koyu ittihatçı ve masondu. İslamiyet’e uymayan
hareketlerinden ve sapık yazılarından dolayı, ikinci Abdülhamid han
tarafından Irak’a ve Fizan’a sürülmüş olan bölücü kimseler,
İstanbul’a getirilip, kendilerine din işlerinde vazifeler verildi. Bu cahil
ve partizan kimseler, bozuk, sapık din kitaplarının yazılmasına,
yayılmasına, önayak oldular. İkinci Abdülhamid han zamanında
yazılan din kitapları, bir ilim heyeti tarafından kontrol edilirdi. Tasdik
edilip, izin verilenler bastırılırdı. Böylece, o tarihlerde basılan din
kitaplarına güvenilir. 1909’dan sonra, din kitapları yetkili âlimler
tarafından kontrol edilmez oldu. Bu kitaplardan, ancak önceki
muteber kitaplardan vesikalar vererek yazılanlara güvenilir. (E.
Kiram kitabı)
Görüldüğü gibi 1909 yılından sonra yazılan din kitaplarından,
ancak nakli esas alanlar muteberdir. Âyet ve hadisleri, yazarının
kendi görüşlerine göre açıklananlar veya ilhamla yazılanlar muteber
değildir.
Müctehid olmak için
Sual: Müctehid olmak için hangi kitapları okumak lazımdır?
CEVAP
Eshab-ı kiram kitabında buyuruluyor ki:
Müctehid olmak için Arabi ilimleri ve Kur’an-ı kerimi ezbere
bilmek, her âyet-i kerimenin manay-ı müradisini, manay-ı zımni ve
iltizamisini bilmek ve âyet-i kerimelerin geldikleri zamanları ve gelme
sebeplerini ve ne hakkında geldiklerini, külli ve cüzi olduklarını,
nasih veya mensuh olduklarını, mukayyed veya mutlak olduklarını
ve kıraet-i seba ve aşereden ve kıraet-i şazzeden nasıl
çıkarıldıklarını bilmek, hadis kitaplarındaki, yüz binlerce hadisi
ezberden bilmek ve her hadisin ne zaman ve ne için irad
buyurulduğunu ve manasının ne kadar genişlediğini ve hangi
hadisin diğerinden önce veya sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu
olayları ve hangi vaka üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından
nakil ve rivayet olunduğunu ve nakledenlerin ne halde ve ne ahlakta
olduklarını bilmek, fıkıh ilminin üsul ve kaidelerini tanımak, 12 ilmi ve
Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin işaretlerini, rumuzlarını ve açık
ve kapalı manalarını kavramak ve bu manalar kalbinde yer etmiş
olmak, kuvvetli iman sahibi olmak ve itminan ile dolu, nurlu ve saf bir
kalbe ve vicdana malik olmak gerekir.
Bütün bu üstünlükler, ancak Eshab-ı kiramda ve sonra, 200 yıl
içinde yetişen, bazı büyüklerde bulunabildi. Daha sonraları, fikirler,
reyler dağılıp, bid’atler çıkıp yayıldı. Böyle üstün zatlar azala azala,
400 yıl sonra, bu şartlara haiz olan, yani mutlak müctehid olarak
meşhur olan görülmedi.
Yüksek din bilgileri, tefsir, usul-i kelam, kelam, usul-i hadis, ilm-i
hadis, usul-i fıkıh, fıkıh, ilm-i tasavvuftur. Bu 8 ilmi öğrenebilmek için
gerekli alet ilimleri ise 12 dir. Bunlar, sarf, iştikak, nahv, kitabet,
iştikak-ı kebir, lügat, metni lügat, beyan, meani, bedi, belagat, inşa
ilimleridir. (Hadika)
Mevduat-ül ilim kitabının (Tefsir İlminin Dalları) bölümünde,
Kur’an-ı kerim ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek
sayısız acayip haller bulunan engin bir denizdir. Öyle yüksek ve
metin bir dağdır ki, ondaki hayret veren şeyleri öğrenmek, her
sırrına erişmek imkansızdır. Bu ilmin sayılmayacak kadar dalı vardır,
denilerek altmışın üstünde tefsir ilminin kolları bildirilmiştir.
Sual: Kur'anda vesileden bahsediliyor. Vesile nedir?
CEVAP
Allahü teâlâ mealen, (Bana yaklaşmak için, vesile arayınız)
buyuruyor. (Maide 35) Mezhepsizler, (Vesile, ibadetlerdir. Bir
mürşide tâbi olmak, ölülere, dirilere yalvarmak, insanı Allah’a
yaklaştırmaz. Aksine uzaklaştırır) diyor.
Ehl-i sünnet âlimleri ise buyuruyor ki:
İbadetler içinde, sahih, doğru, halis olan ibadetler vesile olur.
İbadetlerin sahih olması için, doğru iman, temiz ahlak sahibi olmak
ve şartlarına uygun yapmak lazımdır. Mesela, namazın sahih olması
için, abdest almak, kullanılan suyun temiz olması, namazı vaktinde
kılmak ve kıbleye karşı kılmak, namazdaki âyetleri, tesbihleri ve
duaları doğru okumak ve diğer şartları, vesileleri bilmek ve yapmak
lazımdır. Her ibadetin de böyle şartları, vesileleri vardır. Bunlar,
senelerce çalışarak öğrenilir. Bunlar düşünmekle öğrenilemez.
Bunları bilen ve yapan âlimlerden işiterek veya kitaplarını okuyarak
öğrenilir.
Fen bilgileri de, bilenlerden uzun zamanda öğrenilmektedir.
Böyle, imanı, kalbi temiz, doğru din âlimlerine müderris, muallim ve
mürşid denir. Mürşid demek, su üstünde yürüyen, havada uçan,
kaybolan şeyleri bilen, okuyup, üfleyerek hastalara şifa dağıtan
kimse demek değildir. Ahkâm-ı islamiyeyi, yani kalb, ruh ve beden
ile yapılan ibadetleri bilen, yapan ve başkalarına da öğreten Ehl-i
sünnet âlimi demektir. Her müslüman, Maide suresindeki emre
uymak için, böyle bir âlimden veya kitaplarından farz ve nafile
ibadetleri öğrenmelidir! (F.Bilgiler)
Her ilim sahibine âlim denir mi?
Her ilim sahibine âlim denmez. Mal ve mevki sahibi olmak için
ilim öğrenen ve ilmi ile amel etmeyen, İslam âlimi değildir.
Buyuruluyor ki:
Âlimler hariç, insanlar helak olmuştur. İlmiyle amel edenler
hariç, âlimler de helak olmuştur. İhlaslı olanlar hariç, amel eden
âlimler de aldanmıştır. O halde gerçek âlim, ilim, amel ve ihlas
sahibi salih kimsedir.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Cahiller ile mücadele etmek ve meşhur olmak için ilim
öğrenen Cehenneme gider.) [İ. Mace]
(Allah rızasından başka maksatla ilim öğrenen
Cehennemdeki yerine hazırlansın.) [Tirmizi]
(Dünya için ilim öğrenen, mala, mevkiye kavuşursa, kazancı
Cehennem ateşi olur.) [R.Nasıhin]
(Âlim, ilmi az da olsa, ilmi ile amel eden kimsedir.)
[Ebuşşeyh]
Mürşidi tanımak
Sual: Herkes birisine mürşid-i kâmil diyor. Bir kimsenin mürşid-i
kâmil olduğu nasıl anlaşılır?
CEVAP
Ehl-i sünnet itikadını ve İlmihal bilgilerini iyi bilen hemen anlar.
Yani dört hak mezhebi bilip birisine uyan kimse, hakkı bâtıldan
ayırır. Bilmeyen ayıramaz. İstidracla kerameti karıştırır. Bid'at ehli bir
kimse, deniz üstünde yürüse, havada uçsa da evliya olamaz.
İstidrac ile kerameti ayıramayan bunu anlayamaz.
İlmihal okuyan bilir ki, mürşid kendi kendine olmaz, yerden ot
biter gibi bitmez. Bir müslüman kendi kendine evliya olabilir, ama
asla mürşid olamaz. Mürşidin, icazetli bir hocadan icazet alması
şarttır. Hocasının da icazetli olması şarttır. Bu silsilenin Peygamber
efendimize kadar dayanması da şarttır.
Bugün 172038 ziyaretçi (515731 klik) kişi burdaydı!

DUYURU PANOSU

SİTEMİZDE ULAŞMAK İSTEYİPTE ULAŞAMADIĞINIZ KONULARI MESAJLA BİLDİREBİLİRSİNİZ.... İSLAMİ BİLGİLER

Video

TR.GG REKLAM

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol