BAŞLIK

Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. O, kullarının ne yaptıklarını ve ne düşündüklerini bilir. O'nun huzuruna çıkarıldıkları gün herkese yaptıklarını haber verecektir. Allah her şeyi bilir. (NÛR - 64)

Resimler

Dost Siteler

Başlık

Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz. (RA'D/2) O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir. (SECDE/5)

İSLAMİ BİLGİLER NAMAZ TEFSİR ORUÇ ABDEST

İSLAMİ BİLGİLER NAMAZ İLMİHAL BİLGİLERİ MEZHEP CANLI TV MÜBAREK GÜN VE GECELER HADİS NAMAZ KURAN-I KERİM DİNLEPEYGAMBERLER HAYATI NAZAR BESMELENİN FAZİLETİ CİNLER NASİH

İman ve akıl

İman ve akıl
Sual: Gayba inanmak, yani görmeden inanmak doğru değildir.
İnsan anlamadığı şeye nasıl inanır? İlk gelen emir, oku değil mi?
Burada da akla hitap var. Mesela şimdi birisi, ben peygamberim,
bana vahiy geliyor dese, akılla incelemeden ona hiç inanılır mı? Aklı
olmayan mükellef olur mu? Aklın görevi nedir?
CEVAP
Aklı olmayan kimse, zaten mükellef yani sorumlu olmaz, fakat
bu ayrı bir konudur. Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve
Resulullah’ın Peygamber olduğunu anlamakta, aklın, felsefi ve
tecrübi ilimlerin yardımı büyüktür, fakat bunların yardımıyla
Resulullah’a inandıktan sonra, Onun bildirdiği şeylerin her biri için
akla, felsefeye ve tecrübi ilimlere danışmak doğru olmaz, çünkü
akılla, tecrübe ve felsefe yoluyla elde edilen birçok bilgilerin,
zamanla değiştiğini, yenileri bulununca, eskilerinin atıldığını
gösteren örnekler literatürlerde az değildir.
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri, imanı şöyle tarif
ediyor:
(İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği
şeyleri, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmadan, tasdik etmek ve
inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik ederse, aklı tasdik etmiş
olur, Resulü tasdik etmiş olmaz veya Resulü ve aklı birlikte tasdik
etmiş olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam
olmayınca, iman olmaz.)
İmanın geçerli olması için, gayba iman etmek şarttır. Kur’an-ı
kerimde müminler övülürken, (Onlar gayba inanırlar) buyuruluyor.
Mesela Cennet, Cehennem gibi şeyler akılla anlaşılmaz, nakille
anlaşılır. Allahü teâlâ Cennet var diyorsa vardır, Cehennem var
diyorsa vardır, melekler var diyorsa vardır, cin var diyorsa vardır.
Bunlar akılla anlaşılsaydı peygamberlere, kitaplara lüzum kalmazdı.
Herkes aklıyla doğruyu bulabilirdi. Namazın nasıl kılınacağı, diğer
ibadetlerin nasıl yapılacağı da, akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır.
Aklın görevi, naklin sağlam yerden, yani Peygamberden geldiğini
anladıktan sonra, hiç tereddüt etmeden ona inanmaktır.
Akıl, her şey demek değildir. Sonra herkesin aklı aynı da
değildir, onun için akıl, şaşmaz ölçü olamaz. Öyle olsa herkes aynı
şeyi söyler, herkes aynı düşünür. Herkes aynı dine, aynı mezhebe
inanır, herkes aynı partili olur, farklı görüşe rastlanmaz. Farklı dinler,
farklı partiler, farklı görüşler olduğuna göre, akılların da farklı olduğu
anlaşılır. Böyle farklı olan akla nasıl güvenilir ki? Onun için nakil
şarttır. Nakle inanmak için de, aklı kullanmak şarttır.
Mesela akıl, asırlardır doğup batan güneşe bakar, hiç ısısının
ve ışığının eksilmediğini görür. Kâinattaki yıldızlara, gezegenlere,
insanın vücut yapısına, meyvelere, hayvanlara bakar. Buradan,
kâinatın bir yaratıcısı olduğunu anlar ve ona inanır. Bu da, gayba
inanmak demektir. Yoksa yaratıcıyı görmesi mümkün değildir.
Yaratıcıyı, ancak eserleriyle anlar. Yine akılla, peygamberlere,
kitaplara inanır. Orada bildirilenlere inanır. Akılla, Kur’an-ı kerimdeki
şeyler doğru mu diye ölçemez. Aklın buradaki görevi, (Bu kâinatı
yoktan yaratan Allah, Kur’an-ı kerimde de yanlış şey bildirmez) diye
inanmaktır, akıl gerisine karışmaz. İnandıktan sonra da, artık akla
değil, nakle itibar eder.
Nakilden öğreniyoruz ki; akıl hakla bâtılı, eğriyle doğruyu ayıran
bir kuvvettir. Allahü teâlâ Kur’an-ı keriminde, Peygamber efendimiz
de hadis-i şeriflerinde, şu doğru, şu yanlış diyor. Akılla bunları
öğreneceğiz. Öğrenmeyen milyarlarca insan var, onlar elbette
sorumludur. Onlara niye öğrenmedin diye sorulacak. Öğrenmişsen
öğrendiğini niye yapmadın diye sorulacak. Naklî bilgilerle doğruyu
eğriyi niye bulmadın diye sorulacak. İşte kitap burada, niye bununla
amel etmedin diye sorulacak. Kitaba bakmadan, aklınla bunları bil
denmeyecektir. Kitabın gönderilmesi doğru ve eğrinin bilinmesi
içindir. Akılla bu kitaptan doğru eğri öğrenilir. Akıl kendi başına, kitap
olmadan, bu doğruları eğrileri bilemez. Bilebilseydi zaten kitap
gönderilmezdi. Kitap gönderildiği halde öğrenmeyip doğruyu eğriyi
bilmeyen sayısız insan var. Akılla bunları bilemiyorlar, bulamıyorlar.
Demek ki, kitaptan, nakilden öğrenmekten başka çare yoktur.
(Ben peygamberim, bana vahiy geliyor) diyen çıksa, bunun
doğru mu yanlış mı olduğunu akılla nasıl biliriz ki? Ancak nakille
bilinir. Mesela Amerika’da bir deli, (Ben peygamberim, bana vahiy
geliyor) dedi. Eğer bu, akla ters gelseydi, ona binlerce kişi
inanmazdı. Hepsi de, kendi akıllarına yattığı için inandılar, ama biz,
nakle aykırı olduğu için inanmadık. Muhammed aleyhisselamdan
sonra peygamber gelmeyeceğini nakilden öğrendik. Aklımızı değil,
naklimizi kullandık. Aklını kullanan binlerce insan, o sapık adamı
resul olarak kabul etti.
(Ben resulüm) diyen gibi, (Ben mehdiyim) diyen de çıktı. Nakli
değil de, aklını kullananların çoğu onu tasdik etti. Biz nakle baktık.
Mehdi’nin vasıfları var. Adı Muhammed, babasının adı Abdullah
olacak. Gökten bir melek, (Bu Mehdi’dir) diyecek, bunu herkes
duyacak. İsa aleyhisselam gelecek, Deccal ile savaşacaklar. Daha
bunun gibi yüzlerce mesele var. Bunlar olmayınca, onun Mehdiliğine
inanmadık. Aklımızı kullansaydık, diğer cahiller gibi biz de, onun
Mehdi olduğuna, sapık fikirlerine inanırdık.
Oku emrinin de, akılla hiç ilgisi yoktur. Okumak, nakli bilgileri
öğrenmek için yapılır. Naklî bilgileri bilmeden, nasıl neye
inanacağımızı bilemeyiz. Din ilimlerini öğrenmek, nakli öğrenmek
demektir. Hatta nakle itibar etmeyen kimse, aklının ölçüsünde
sapıtır. Kendini ne kadar çok akıllı zannederse, naklî bilgileri de o
oranda kendi aklıyla ölçmeye çalışır. Ne kadar akıllı olursa olsun, bir
kimsenin ilmi yoksa hiç kıymeti olmaz. İlim demek de, nakli bilmek
demektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dini aklıyla ölçmek kadar zararlı şey yoktur. Böylece helâle
haram, harama da helâl denmiş olur.) [Taberani]
Hazret-i Ali buyuruyor ki:
(Din, akılla olsaydı, mestin üstünü değil, altını mesh
ederdim.) [Ebu Davud]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Dinin hükümlerini kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber
etmek isteyen, Peygamberliğe inanmamış olur. Onunla konuşmak
akıl işi değildir. (1/214)
Bugün 172280 ziyaretçi (516252 klik) kişi burdaydı!

DUYURU PANOSU

SİTEMİZDE ULAŞMAK İSTEYİPTE ULAŞAMADIĞINIZ KONULARI MESAJLA BİLDİREBİLİRSİNİZ.... İSLAMİ BİLGİLER

Video

TR.GG REKLAM

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol